
Türkiye’de Coworking Alanlarının Yükselişi: Yeni Ofis Kültürü mü, Geçici Bir Trend mi?
Türkiye’de son birkaç yılda coworking alanların sayısında ciddi bir artış yaşanıyor. Eskiden yalnızca freelancer’ların ya da girişimcilerin radarında olan bu alanlar, artık büyük kurumsal şirketlerden butik ajanslara kadar pek çok yapının dikkatini çekiyor. İstanbul’da başlayan bu dönüşüm, kısa sürede Ankara, İzmir, Antalya gibi büyük şehirlere ve hatta daha küçük yerleşimlere kadar yayıldı.
Bu değişimin arkasında yalnızca çalışma alışkanlıklarındaki dönüşüm değil; aynı zamanda ekonomik koşullar, gayrimenkul piyasasındaki şişme, vergisel avantajlar ve yeni jenerasyonun beklentileri de yer alıyor.
Pandemiyle birlikte hayatımıza giren uzaktan ve hibrit çalışma modelleri, ilk büyük kırılmayı yarattı. Çalışanlar ofise dönmek istemedi, şirketler ofis masraflarını gözden geçirmeye başladı. Büyük plazaların yerini daha esnek, sosyal ve maliyet odaklı çözümler aldı. Ancak bu tercih sadece kültürel bir dönüşüm değil, aynı zamanda tamamen rasyonel gerekçelere dayanıyor.
Burada bir başka önemli noktaya da değinmek gerekiyor. Pek çok ekonomiste göre, devletin belirlediği maksimum kira artışı sınırı, zaten dengesiz olan ekonomik ortamda ev ve ofis sahiplerini en üst sınırdan zam yapmaya yönlendiriyor. Bu durum da şirketlerin sabit maliyetlerini artırırken, coworking alanları gibi alternatif çözümleri daha da öne çıkarıyor.
Türkiye’de hâlihazırda ciddi bir gayrimenkul balonu var. Hemen herkes arkadaş ortamında şu sohbeti yapıyordur: “ya X şehrimizde 3+1, 4+1 ev 500.000 Dolar Olur mu gider X ülkesinden alır oturum izni de alırım”. Emlak sektörünün yönlendirmeleri, döviz kurundaki artış ve bozulan ekonomik dengeyle birlikte hem ev hem de ofis kiraları dramatik şekilde yükseldi. Buna paralel olarak, nitelikli iş gücünün maliyeti de önemli ölçüde arttı. Günümüzde bir ofisin çalışanları motive edebilmesi için yalnızca dört duvar sunması yeterli değil; temizlikten ortak alanlara, kahve makinesinden etkinlik takvimine kadar birçok hizmetin bir arada sunulması bekleniyor.
Bu noktada coworking alanları devreye giriyor. Şirketler için tüm bu hizmetlerin dahil olduğu, giderlerin öngörülebilir hale geldiği ve KDV’li fatura kesilebilen bu yapılar, operasyonel açıdan büyük kolaylık sağlıyor. Özellikle yeni kurulan firmalar ve küçük ekipler için bu model, hem zaman hem maliyet açısından cazip hale geldi.
Öte yandan, bu yükselişin bazı yan etkileri de oluşmaya başladı. Artan taleple birlikte pek çok Ortak Çalışma alanı firması ,klasik ofis kiralarının 8-10 katı kadar üzerine çıkmış durumda. Bazı bölgelerde bu hizmetlerin gerçek değerinden uzaklaştığı, kısa vadeli kâr arayışının ön plana geçtiği görülüyor. Bu trendin gayrimenkul balonuyla paralel bir şekilde şiştiğini düşünecek olursak, olası bir ekonomik stabilizasyonda sektörde ciddi sarsıntılara neden olabilir.
Bu noktada sürdürülebilirliği önceliklendiren girişimler daha öne çıkıyor. Biz de uzun yılladır bir Hazır Ofis hizmeti aldığımızdan dolayı artan maliyetler nedeniyle sürekli bir araştırma içerisindeyiz. Bu esnada da biz henüz taşınmamış olsak da Ankara’da konumlanan HANE, bu alandaki farkını yalnızca fiziksel ofis imkanlarıyla değil, sunduğu topluluk yapısı ve içerik temelli yaklaşımıyla ortaya koyuyor. Fiyatlama politikasıyla da piyasa gerçekliğini koruyarak bu işi kısa vadeli bir kazanç kapısı olarak görmeyen örneklerden biri. Eminim ki HANE gibi bu işi düzgün yapan pek çok firma da vardır, ancak Ankara içerisindeki araştırmalarımızda biz fiyat – kalite – lokasyon dengelerinde henüz rastlayamadık.
Türkiye’de Ortak Çalışma ve Hazır Ofis alanları büyük ihtimalle kalıcı olacak. Ancak bu kalıcılık yalnızca alan kiralayan değil, topluluk kuran ve sürdürülebilirlik perspektifini koruyan yapılarla mümkün olacak. Bu balon bir gün sönecektir ancak kısa vadeli kar kapısı olarak görülmeyen ve topluluk kurmayı hedefleyen firmaların ayakta kalacağı da aşikar.